"Eğer duygu çok ağır basıyorsa ve duygu çok yoğun yaşanıyorsa, bilgi davranışı değiştirmez. Aksi olsaydı, dünyada tek bir kişi bile sigara içmezdi." Acar Baltaş
Anne babalar olarak çok şey gördük, yaşadık ve öğrendik.
Doğru anne baba olmanın sırlarını keşfetmek için de kendimizi zorlamaya devam ediyoruz.
Bildiklerimizi yavrularımıza aktararak görevimizi yaptığımıza ve onların da bu sayede en iyisini yapacaklarına inanıyoruz.
Ama sonra işler yolunda gitmiyor ve şikayetler gelmeye başlıyor.
Çocuk bizimle konuşmuyor, konuştuğumuzu da duymuyor.
Bazen sessizleşiyor içine kapanıyor, bazen de yavaş yavaş uzaklaşıyor.
Biz de daha çok konuşup, daha çok anlatıp, daha fazla nasihat edip komutlar vermeye başlıyoruz.
Halbuki çocuklar ne kadar çok şey bildiğimizi değil, ne kadar çok yanlarında olduğumuzu hatırlıyor.
Koyduğumuz kuralları değil, onları dinleyip anladığımız zamanları arıyor.
İlgilendikleri tek şey, onlarla ne kadar ilgilendiğimiz.
Ne kadar yorgun ya da ne kadar canımız sıkkın olursa olsun, sadece yanlarında olmamızı bekliyorlar.
Tatlı tatlı uyurlarken bile onları seyrettiğimizi hissedebiliyorlar.
Akıl ne kadar haklıysa, kalp de o kadar güçlüdür.
Bilgi ne kadar yüksek sesle bağırsa da, duygunun sesi her zaman daha baskın çıkar.
Bu yüzden kalplerine ulaşmamız için yapmamız gereken şey kalbimizi onlarınkiyle buluşturmakta.
Yargılamaya girmeden, öğretme çabasına kapılmadan sadece anlamaya çalışmakta.
İnsan çoğu zaman bildiğini yapmaz. Bildiğiyle değil, hissettiğiyle yaşar.
Bu yüzden göz göre göre aynı hatalara koşarak gideriz.
Defalarca kandırılsak bile yine de insanlara güveniriz.
Bunların hiçbiri bilgi eksikliği değildir. Duygularımızın aklımızı esir aldığı anlardır.
Çünkü sadece düşünen varlıklar değiliz.
Hissederiz, özleriz, kırılırız, pişman oluruz, ümit ederiz.
Artık öncelikli görevimizin nasihat etmek değil, duygu köprüleri kurmak olduğunu anlamalıyız.
Sürekli denetlemek, kontrol etmek ve yönlendirmek değil, sadece onların "yanında" olmanın yeterli olduğuna inanmalıyız.
Bizler bile çoğu zaman düşünmek değil, sadece duymak isteriz.
İkna olmak değil, sadece anlaşılmak isteriz.
Hatırlatılmayı değil, dinlenmeyi isteriz.
Böyle zamanlar, bilgi, nasihat, tavsiye değersiz olur; duvara çarpar gibi geri döner.
Bu yüzden ikna için sadece doğruyu anlatmak yetmiyor, hiçbir zaman da yetmeyecek.
Kalplere dokunmak zorundayız.
Duygularına ulaşmayı öğrenmek zorundayız.
Çünkü kalbi ikna olmamış bir bilinç, bilgiyi sadece saklar, onu asla davranışa dönüştürmez.
Bilgi önemlidir ama duygu şekillendiricidir.
Çoğu zaman “biliyorum” ya da "farkındayım" deriz ama “yapamıyorum” diye de ekleriz.
İşte bilmek ile yapmak arasındaki o mesafeyi, bilgi ile duygunun yoğunluğu belirliyor.
Dünyayı değiştirmek istiyorsak, insanların sadece aklına değil, kalbine de ulaşmalıyız.
Ağzımız kadar yüreğimizi de konuşturmalıyız.
Evlatlarımızla, ailemizle, çevremizle, öğrencilerimizle ve kime ulaşmaya çabalıyorsak her şeyden önce sevgiyle, güvenle ve sabırla gönüllere yollar köprüler kurmalıyız.
Bilgiyle yönlendirilen akıllar, duyguyla beslenen bir kalbe sahip olmadıkça, değişmek bir hayalden öteye geçmeyecek.
Önce kendimizi, sonra dokunduğumuz her şeyi değiştiremedikçe hayatlar anlamını yitirmeye devam edecek.
Bir gün herkes gidecek çocuklarımızın hayatından.
Ama ne kadar gönüllerinde kaldıysak, o kadar az yanlışta arayacaklar mutluluğu ve huzuru...
Anlatmak yerine anlamak...
Akıl vermek yerine güven ve cesaret vermek...
İşte size benim inandığım anne babalığın gerçek dili...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder