23 Eylül 2025 Salı

İyiliğin Sessiz Gücü


Yozlaşmış toplumlarda iyi insanlar çoğu zaman küçümsenir.
Nahif olmak güçsüzlük ve zayıflık göstergesi olarak görülür.
Halbuki bir insanın sahip olabileceği en büyük güç "iyi" olmasıdır.
Çünkü insanın gerçek büyüklüğü, gücü yettiği halde kötülük yapmamasında saklıdır.

İyilik zayıflık değil, tam tersine iradenin en keskin halidir.
Gücünü kullanmamayı seçmek, gücünü kaybetmek değil, gücünü yönetmektir.
Hile yapanlar, kötülük edenler bir dönem parlar.
Ama tarih iyi insanları asla unutmaz, insanlar her zaman iyileri hatırlar.

İyiler başka insanlara bağırabilme gücü olduğu halde susmayı seçer.
Her istediğini zorla alabileceği halde gönül koymadan severek paylaşmayı tercih ederler.
Her zaman daha fazlasını elde edebilmeye de güçleri vardır ama ihtiyacı olan başkalarını düşünürler.
En güçlü insanlar, bilinçli bir iyiliğin yönettiği işte bu iyilerdir.

İyilik bulaşıcıdır.
Bir toplulukta iyilik yapmak diğerlerini de hemen harekete geçirir.
Koca bir ormanda tek bir kuşun ötüşü bile sessizliği bozar.

İyilik iz bırakır.
Yıllar geçse bile birileri hala güzel hatırlar, hayırla yad eder.
İyilik yapan çoktan unutmuştur ama o iyilik bir başkasının karanlığına ışık olmuştur bile.

İyilik özgürleştirir.
Kötülük yapan aslında kendi öfkesinin esiridir.
İyilik yapan ise özgürlüğüyle bu zincirleri kırar.

İyilik karşılıksızdır.
Çoğu zaman teşekkür eden bile olmaz ama işte tam da bu yüzden değerlidir.
Çünkü değeri sadece kalp ile verilebilir.

İyilik cesarettir.
Görünürde kötüler kazanıyor gibiyken iyiliği seçmek zordur.
Ama bir iyilik yüz kötülüğü gölgede bırakır, ışık bir kez yandı mı karanlık artık eskisi gibi olamaz.

Evet, iyi insan olunca bazı şeyleri kaybederiz.
Ama kazandıklarımız, kaybettiklerimizden daha değerli değil midir?

İyi olmak belki dünyalık kayıplar getirir.
Ama bir gün geriye dönüp baktığınızda, kaybettiklerinizin sadece fazlalık, kazandıklarınızın ise gerçek olduğunu görürsünüz.
Çıkarlar geçer gider ama izler kalır.
Bu yüzden iyilik yapan insan çıkarlarını değil izlerini düşünür.

Hayatımızı iyi olmaktan, iyi yaşamaktan ve iyilikten daha fazla güzelleştirebilecek hiçbir şey yoktur.
İyilik, insan kimliğinin en yalın halidir.
İnsanın gerçek gücü ise iyilik yapabilme yeteneğidir.

Dünyayı değiştirmek isteyen çok insan var ama şunu da aklımızdan çıkarmamalıyız:
Sadece bir insanı değiştirmek, aslında dünyayı değiştirmek demektir.

4 Eylül 2025 Perşembe

Hibrit Zeka Çağı


Bugün ilkokul 1. sınıfa başlayacak bir çocuk 15 yıl sonra çalışmaya hazır olduğunda bambaşka bir iş dünyası onu bekliyor olacak.
Şu an var olmayan meslekler doğacak ve popüler olan bazı meslekler ise tarih olacak.
Günümüz anne babaları yine aşure yapar gibi çocuklarına ne kadar eğitim varsa aldırmaya ve ne kadar beceri varsa kazandırmaya çalışıyor.
Çocuklarımızın hangi işlerde çalışacaklarını net bir şekilde göremiyorken bu konuya odaklanmak bilinçsiz bir davranış.
Oysa asıl düşünmemiz ve üzerinde durmamız gereken konu nasıl bir zekaya sahip olmalılar ve bunun için küçük beyinlerini nasıl geliştireceğiz?

Geleceğin meslekleri ve çalışma hayatı üzerine kafa yoran ve araştırma yapan tüm uzmanların anlaştıkları bir konu var.
Gelecekte hiçbir meslek sadece insanın ya da sadece makinenin işi olmayacak, ortak akıl gerektirecek.
Yapay zeka verileri işliyor, hesaplıyor ve işleri hızlandırıyor.
İnsan zekası ise sonuçları yorumluyor, değer katıyor, anlam ve yön veriyor.
Bu yüzden geleceğin işlerinde ihtiyaç duyacakları şey hibrit zeka, yani insan zekası ile yapay zekanın birlikte çalışması ve birbirini tamamlaması olacak.

2040 yılına geldiğimizde meslekler belki değişmeyecek ama işlerin doğası kesin bir şekilde tamamen farklılaşacak.
Her doktorun bir dijital asistanı olacak ve onunla çalışacak, teşhisi yapay zeka koyacak ama hastaya dokunan yine insan olacak.
Öğretmen bilgi aktarmak yerine kişiye özel yapay zeka destekli öğrenme planı ile çocuğun merakını canlı tutacak ve öğrenmeye heveslendirecek eğitim koçu olacak.
Avukat artık hukuk robotu rehberi gibi çalışacak, yapay zekanın saniyede taradığı yüzbinlerce sayfa dava kararlarını yorumlayıp insan onuruna dair savunma ve ikna kabiliyeti ile savunacak.
Tüm hesap kitap, defter beyan işleri yazılımlar tarafından yapılacak ama verileri yorumlayarak finansal strateji kuran, girişimcileri yönlendiren ve riskleri gören yine muhasebeciler olacak.
Yapay zeka testler uygulayacak ve raporlayacak, ama danışan ile göz teması kurup duygularını anlayan yine empati becerisi ile insan psikolog olacak.

Yani bugünün meslekleri kaybolmuyor ama mekanik taraflarını yapay zeka üstleniyor, zihinsel tarafı ise insana kalıyor.
Bu yüzden vakit kaybetmeden bugünden başlayıp çocuklarımızı hibrit zeka çağına hazırlamalıyız.
Kodlama bilmekten ziyade, teknolojiyi nasıl düşüneceğini anlayabilecekleri şekilde teknoloji okuryazarlığı kazandırmalıyız.
Hibrit zeka çağında soruların değeri cevaplardan daha büyük olacağı için soru sormaktan yorulmamaları için merak duygularını körüklemeliyiz.
Eleştirel düşünmeye alıştırarak makinenin verdiği cevabı körü körüne kabul etmemelerini ve her zaman sorgulamalarını sağlamalıyız
Hayal gücü yapay zekanın eksik olduğu en büyük alan olduğundan yaratıcı ve yenilikçi düşünmelerini desteklemeliyiz.
En ama en önemlisi ise, makinenin hiçbir zaman veremeyeceği insan sıcaklığı için empati becerilerini mutlaka geliştirmeliyiz.

Yapay zeka ile rekabet etmek yerine onu tamamlayan bir zihinsel ve duygusal ortaklık kurmak şu an için en mantıklı seçeneğimiz.
En büyük hatamız çocuğa sadece not ve sınav başarısı odaklı bakmak olur.
Duygu dünyalarını, özgüvenlerini ve hayal kurma cesaretlerini desteklemek onlar için en büyük yatırım olacak.

Hibrit zekaya uyum sağlayanlar, makineleri kullanarak daha üretken ve hızlı çalışacak.
Sadece ezber bilgiye dayalı işlerde ısrar edenler ise yapay zekanın gölgesinde kalacak.
Gelecek, makinenin kullandığı insanların değil, makineyi kullanan insanların olacak.
Geleceğin dünyasında yapacağımız işi, makinelerden en büyük farkımız olan insan olmanın getirdiği değerler belirleyecek.
Meslek seçerken çıkış noktamız ise bu soru olacak:
"Makine neyi yapamaz ve ben onu nasıl yapabilirim?”

1 Eylül 2025 Pazartesi

Yaş Geçtikten Sonra Meslek Nasıl Edinilir?

İnsanların çoğu belli bir yaştan sonra meslek edinmenin ya da yeni bir alanda kariyer yapmanın çok zor olduğuna inanır.
Oysa günümüzdeki gelişmelerden dolayı artık bu durum hem kolaylaştı hem de artık bir mecburiyet haline geldi.
Ortalama yaşam süresi uzadı ve emeklilik yaşı ileriye gitti.
Eğitim kaynakları çeşitlendi ve erişim daha kolay, pratik ve ucuzlaştı.
Bu yüzden artık 30’lu, 40’lı hatta 50’li yaşlarda bile meslek edinmek mümkün.

Bazı insanlar gençliğinde çeşitli nedenlerden ertelediği hedeflerini ve hayallerini ilerleyen yaşlarda tekrar düşünmeye başlar.
Bazen maddi ihtiyaçlar artar, aile genişler, ekonomik şartlar değişir ve ek gelir ihtiyacı yeni bir meslek edinmeye zorlar.
Çoğu insan da mesleklerinde tatmin duygusu yaşayamadıkları veya zihinsel olarak daha canlı kalmak istedikleri için yeni arayışlara yönelir.

Tüm bu kişiler her yünden 30 yıl öncesine göre çok daha şanslılar.
Üniversitelerde açık öğretim programlarından, çevrimiçi sertifika programlarına kadar sadece internet aracılığı ile alınabilecek birçok eğitim imkanı mevcut.
İnternet, bazı teknik becerilere ve üretken yapay zeka kullanımına sahip olanlar için freelance ve uzaktan çalışma imkanları ve bunlara uygun iş ilanları ile dolu.
Deneyimin değerli olduğu eğitim ve danışmanlık gibi alanlar yine ileri yaşlardakiler için avantaj.

Çıraklık ve mesleki eğitim sisteminin güncellenmiş hali olan MESEM’lerin (Mesleki eğitim merkezi) sunduğu imkanları çoğu kişi bilmiyor veya farkında değil.
Bu merkezlerde gençlere olduğu kadar yetişkinlere de meslek edindirme fırsatları sunuluyor.
Elektrik, tesisat, mobilya, kuaförlük, gıda gibi onlarca alanda ustalık ve işyeri açma belgesi alınabiliyor.

El ve parmak kullanma becerisi olanlar için tamir, bakım ve onarım işleri tercih edilebilir.
Bu alanlarda hala büyük ihtiyaç var ve bu meslekler için eğitimler uygun ücretlerle belediye veya üniversite kurslarında da alınabiliyor.
Geleneksel el işleri, dikiş, örgü, nakış, ahşap oyma gibi hobileri ve yetenekleri olanlar e-ticaretle birleştirerek ciddi paralar kazanabiliyorlar.

Üniversitelerin sunduğu açık öğretim programları sayesinde yaş sınırı olmadan lisans veya ön lisans eğitimleri kolaylıkla alınabiliyor.
Yine üniversite sürekli eğitim merkezlerinin uzaktan sertifika programlarıyla kısa sürede farklı meslekler için temel yeterlilikler kazanılabiliyor.
Coursera, Udemy, Khan Academy gibi uluslararası sitelerden alınan eğitimler ve sertifikalar da iş kapılarını aralayabiliyor. 

Halk eğitim merkezlerinde hem hobi kursları hem de mesleğe dönüştürülebilecek eğitimler sunuluyor.
Belediyelerin açtığı meslek edindirme kurslarında (MEB onaylı sertifika verenler dahil) yine toplumun her yaş grubuna açık olan mesleki eğitimler veriliyor.
İŞKUR'un düzenlediği iş garantili meslek edindirme kursları yine şartları sağlayabilenler için önemli bir imkan.

E-ticaret, içerik üretimi, sosyal medya yönetimi gibi modern kariyer imkanı sunan meslekler gençlerin gözdeleri arasında.
Ancak dijital ve teknoloji tabanlı bu meslekleri öğrenmek için genç olmak gerekmiyor.
Bu meslekler yaptığı işlerden mutlu olmayan ya da kısa sürede meslek değiştirmek isteyenler için hem eğitim alma hem de iş bulma açısından gerçekten ideal.

Sağlık ve kişisel bakım alanlarında birçok meslekte kısa süreli sertifika programları ile eğitim alınabiliyor.
Bu sektörlerde artan, değişen ve yaşlanan nüfus nedeniyle sürekli ihtiyaç duyulacak çok fazla meslek mevcut.
Örneğin kısa süreli bir eğitimle yaşlı bakımı mesleğini tercih edecek birinin işsiz kalma ihtimali neredeyse yok.
Yine günümüzde anne ve babanın her ikisinin birden çalışması nedeniyle çocuk bakımı mesleği mantıklı bir tercih olarak duruyor.

İnsanlar olgunluk dönemlerinde daha cesur ve daha planlı girişimler yapabiliyorlar.
Küçük bir kafe açmak, organik tarıma yönelmek ya da yaşadığı evi pansiyon olarak işletmek için geç değil, belki de tam zamanı gelmiş olabilir.

Fotoğraf çekmeyi sevenler ya da kısa bir eğitimle öğrenenler düğün, doğum günü veya ürün fotoğrafçılığı yaparak fazladan gelir elde edebiliyor.
Aşçılık ve pastacılık kurslarında aldıkları eğitimlerle ev yemekleri hazırlayarak veya butik pastacılığa yönelerek yeni mesleklerine kavuşanlar da bir hayli fazla.

27 Ağustos 2025 Çarşamba

Düşündüğün Kadar Var Olacaksın!


"Düşünüyorum, öyleyse varım.”

                             Descartes

Günümüzde yapay zekâ, otomasyon, robotik ve biyoteknoloji dünyamızı hızla dönüştürmeye devam ediyor.
Rutin ve otomatikleştirilebilir işler makineler tarafından birer ikişer yapılabilir hale geliyor.
Birçok iş kolunda birçok mesleği de önümüzdeki yıllarda robot ve makinelere devredeceğimiz kesin.
Ama hala aramızda çok ama çok değerli bir fark var: Düşünebilme yeteneği.

Sadece bilgiye sahip olmak uzun zamandır zaten yeterli gelmiyordu.
Bilgiye erişebilmek yıldan yıla daha kolay ve ucuz hale geldi.
Bilgiye hangi yollardan ve nasıl ulaşabildiğimiz, nasıl yorumladığımız, hangi soruları sorduğumuz ve hangi anlamlar çıkardığımız asıl mesele oldu.
İşte tam da burada Descartes’ın sözü geleceğin mesleklerini tanıma adına hepimiz için bir pusula görevi görüyor.

Rene Descartes, 17. yüzyılda söylediği tek bir sözle hem felsefenin hem de insanlığın düşünce akışını değiştirdi.
Bu söz, o dönemde insanın varlığını sorgulayan bir başlangıç noktası gibiydi.
Ona göre insan varlığının en kesin kanıtı düşünebiliyor olmamızdı.
Oysa bugün bu cümlenin ağırlığı çok farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor.

İnsan olmanın en belirgin özellikleri düşünebilen ve sorgulayabilen varlıklar olması.
Evet, makineler de düşünüyormuş gibi görünyor, yazıyor, çiziyor, sorulara cevap veriyor, analiz yapıyor.
Ama tüm bunlara rağmen hala daha varoluşunun anlamını sorgulayan bir robot göremedik.
İşte bu yüzden geleceğin meslekleri, insanın düşünme cesaretine bağlı olacak.

Geleceğin iş dünyasında sadece düşünmek bizi ayakta tutmayacak.
Gelecekte bilgiyle anlam üretenler değer kazanacak.
Gelecekte başkalarının düşünme biçimini bir şekilde değiştirebilenler fark yaratacak.
Gelecekte sadece verilen görevi yapanlar değil, neden yaptığını sorgulayarak gelişebilenler öne çıkacak.

Descartes'ın 400 yıl önce söylediği bu zamansız söz bugün de geçerli ve geleceğin mesleklerinin en güçlü anahtarı olarak önümüzde duruyor.
Var olmak demek sadece yemek, içmek, yaşamak değil; soru sormak, anlam aramak, üretmek ve faydalı olmak demektir.
Geleceğin dünyasında, yapay zekâ birçok şeyi yapacak ama bizi anlamayacak ve bizim yerimize düşünemeyecek.
İşte bu yüzden gelecekte kim olduğumuzu ve ne iş yapacağımızı nasıl düşündüğümüz belirleyecek.

18 Ağustos 2025 Pazartesi

Ödül ve Ceza Neye Çare?

Öğrencilik hayatımda çok çalışkan bir öğrenci olmasam da her zaman araştırmaya, kurcalamaya ve öğrenmeye yatkın oldum.
İnişli çıkışlı eğitim-öğretim hayatımda her zaman yüksek notlar almasam da girdiğim bütün sınavları kazanarak gerçek diplomalar hak ettim.
Küçükken, akranlarım ailelerine bol "pekiyi"li karnelerini götürdüklerinde güzel hediyeler ve ödüller alırdı.
Bense "Bu zaten senin görevin, yapman gerek." cevabını alırdım ve zamanla ödül beklentisine girmemeyi öğrendim.

Bu durumun bana o zaman için nasıl faydalarının olacağını asla bilemezdim.
Ama yıllar sonra Deci ve Ryan’ın araştırmalarıyla karşılaştığımda kendi hayatımın da aslında bilimsel bir karşılığı olduğunu gördüm.
Bugün geçmişe dönüp baktığımda aslında epistemik merakımı ve bitmek bilmeyen, bir türlü tatmin edemediğim öğrenme arzumu buna borçlu olduğumu anlayabiliyorum.

Edward Deci ve Richard Ryan tarafından geliştirilen "Öz Belirleme Kuramı" bu düşüncemin doğruluğunu kanıtlıyor.
Başarıya giden yolda bizi en çok motive eden şey notlar, ödüller ya da başkalarının övgüleri değil.
Asıl gücümüz, kendi merakımızdan, kendi seçimlerimizden ve kendi yeterliliğimizi hissetmemizden gelir.
Yani gerçekten sevdiğimiz, seçtiğimiz ve içinde gelişebildiğimiz şeylerde çok daha mutlu ve başarılı oluruz.

Kuramın isim babalarından Edward Deci 1970'lerde soma küpleri deneyi gerçekleştirdi.
Bu küpler çözmeleri için üniversite öğrencilerine verildi.
Bir gruba bulmaca çözdüklerinde ödül olarak para verilirken, diğer gruba herhangi bir ödül vadedilmedi.
Ödül verilen öğrenciler bulmacayı sadece ödül varken çözdüler ve ödül ortadan kalktıkça ilgileri de hızla azaldı.
Diğer yandan ödül verilmeyen grup ise kendi içsel meraklarıyla oyuna ve bulmacayı çözmeye devam etti.

Bu deney o dönem için oldukça sıradışı olarak “Ödüller motivasyonu öldürebilir.” düşüncesini ortaya koydu.
Bu sonuç, o zamana kadar yaygın olan ve kabul gören “davranışçılık” yaklaşımına tamamen tersti.
Çünkü davranışçılar ödülün motivasyonu her zaman artıracağını düşünüyordu.
Ama insanın içinde zaten var olan öğrenme ateşi, dışarıdan verilen bir ödül yüzünden sönüp gidebiliyordu.

Kuramın diğer destekçisi Richard Ryan’ın klinik ve eğitim çalışmaları da benzer sonuçlar sundu.
Öğrencilerin öğrenme süreçlerinde, hastaların tedavi süreçlerinde ve bireylerin iş hayatında not, para, ceza gibi baskılar ile merak, ilgi, anlam duygusu gibi iç motivasyonlar arasındaki farkları gözlemledi.
Dış baskı ve ödüller kısa vadede işe yarıyor gibi görünse de uzun vadede motivasyonu ve tatmini benzer şekilde düşürüyordu.

İnsanı yönlendirmenin en etkili yolunun “ödül ve ceza” olduğu düşüncesi bu çalışmalardan sonra büyük bir darbe aldı.
Deci ve Ryan'ın deneyleri bunun tam aksini gösterdi.
İnsan doğası gereği öğrenmek, keşfetmek ve üretmek istiyor ama dış baskılar bu doğal isteği köreltiyor.

İnsanların gerçek anlamda motive olabilmeleri için üç temel psikolojik ihtiyacın karşılanması gerekiyor.
Kendi kararlarını verebilme yani seçme hakkına sahip olma, bir şeyleri başarabildiğini veya geliştiğini hissetme ve bir yere ait olma ya da anlamlı ilişkiler kurma.
Bu üç ihtiyaç doyurulduğunda insanlar öğrenmeye, gelişmeye ve üretmeye doğal bir şekilde yöneliyor ve daha özgüvenli oluyorlar.
Bastırıldığında ise motivasyon kayboluyor ve sadece zorunluluktan yapılan işler ortaya çıkıyor.

Çocuklarımızın hayatlarında başarılı olabilmeleri için ödüller ve notlar belki önemli olabilir.
Ama etkileri geçici olacak ve en kalıcı motivasyon içlerinden gelecek.
Eğer bir mesleğe yönelmek istiyorlarsa sırf para, statü ya da başkalarının beklentisi için değil, kendi ilgi ve değerleri doğrultusunda seçmeliler.
Gerçek başarı ve tatmin sadece kendileri istediği için yaptıklarında gelecek.

Onlara sadece ödül ve ceza sistemiyle yaklaşmamalıyız.
Onlara seçim hakkı vermeli, kendi kararlarını almalarına fırsat tanımalı ve hata yapmanın gayet doğal olduğunu öğretmeliyiz.
Verebileceğimiz en büyük destek çocuklarımızın özerklik, yeterlik ve ilişki ihtiyaçlarını karşılamak adına olmalı.

Çocuklarımız kendi seçimlerini yapabilmeliler.
Bu onlara sınırsız özgürlük sunmak değil, kendi kararlarını alacak alan bırakmak demektir.
Kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşadıkça hem sorumluluk duyguları hem de iç motivasyonları artacak.

Çocuk bir işi başarabildiğinde, öğrenmeye ve denemeye devam etme isteği de güçlenir.
Bu yüzden uygun zorlukta görevler vermeli ve küçük de olsa başarılarını ve gösterdikleri emeği fark edip takdir etmeliyiz.

Çocuklar kendini değerli, kabul görmüş ve sevilmiş hissettiklerinde hedefe daha iyi odaklanırlar.
Bunun için sadece başarılı olduklarında değil, başarısız olsalar da yanlarında olduğumuzu hissetmeliler.
Onları dinlemek, fikirlerini önemsemek, hatalarını öğrenme fırsatı olarak görmelerini sağlamak onlara sunacağımız en etkili rehberlik olacak.

Hayatta en büyük ödül, içimizdeki merakı kaybetmeden ilerleyebilmektir.
Notlar puanlar geçer gider, ödüller unutulur.
Ama bize bir ömür boyu yol gösterecek iç motivasyonumuz hep bizimle kalır.

Öne Çıkan Yayınlar

İyiliğin Sessiz Gücü

Yozlaşmış toplumlarda iyi insanlar çoğu zaman küçümsenir. Nahif olmak güçsüzlük ve zayıflık göstergesi olarak görülür. Halbuki bir insanın s...