4 Ağustos 2025 Pazartesi

Şans Sadece Hazır Olanların Kapısını Çalar

"Kendine güvendiğin zaman nasıl yaşayacağını göreceksin."
                                                                            Goethe

İşyerinde yıllarca beraber çalıştığım mesai arkadaşım vardı.
Herkes kendine verilenle yetinirken, o sürekli kendini geliştirmek için durmadan çabalardı.
Yeni yollara açılacak yeni kapıları açılsa da açılmasa da çalmaya devam ederdi.
Vazgeçmeden, geri adım atmadan devam ettiği denemelerinin sonunda bir gün beklediği kapılardan biri açıldı.
Birçok kişi için şaşırtıcı oldu, birçok kişi de benzer tepkiler verdi.
"Ne şans ama, çok iyi yere gittin, yırttın valla!"

Ama aslında bunun adına şans denmiyor.
Çünkü o şanslı değildi, sadece hazırdı.

Şans, zannedildiği gibi dışardan gelen bir rastlantı değildir.
Fırsatlar ayağımıza sürekli gelir.
Eğer geldiği zaman onu tanıyıp değerlendirebilecek bilinciniz varsa kullanırsınız.
Bu bilinç yoksa da önümüzden sessizce geçip gider.
Çünkü hazır değilsek fırsatlar görünmezdir, göremez ve fark edemeyiz.

Bugün meslek seçimiyle boğuşan binlerce gencin ve ailenin unutmaması gereken önemli bir konu var.
“Şans” gibi görünen başarılar sadece görünmeyen hazırlıkların ürünüdür.
Kendini tanıyanlar, geliştirenler, yenilikleri takip edenler ve hayallerinin peşinden gidenler şans için hazır olurlar.
Zaten şans da hazır olanları seçer.

Gençler; başarıya veya arzu ettiklerinize kavuşmanız için sizden beklenen şey “şanslı olmak” değil, "hazır olmak".
Başarı bir sonuçtur, hazırlanmak ise o sonucu mümkün kılan tek yoldur.
Bu yüzden başarıya ulaşmak için değil, hazır olmak için çabalamalısınız.

Dünyada hiçbir başarı şans eseri tesadüfen kalıcı olmadı ve olmayacak da.
Sınavlar, puanlar, gittiğimiz okullar, tanıştığımız insanlar hepsi birer fırsat olabilir.
Ama bu fırsatları değerlendirme gücümüz zihinsel ve duygusal olarak hazır olmamıza bağlı.

Herkes ders çalışmak için sebep ararken, sizin çalışacak sebebiniz varsa farkınız olur.
Herkes lazım olursa bakarız derken, siz oturup bir program öğrenirseniz farkınız olur.
Okuduğunuz kitapların, öğrendiğiniz becerilerin, çözdüğünüz problemlerin hepsi, sizi şans geldiğinde onu tanıyacak ve değerlendirecek kişi haline getirir.

Hazır olmak sadece bilgi birikimi değil; merak, sabır, azim ve kararlılığın bütünüdür.
Karşınıza çıkan küçük bir detay bile eğer hazırsanız bambaşka kapılara götürebilir.
Çünkü şans, kapınızı çalmaz.
Siz ona hazır olduğunuzda zaten orada bekliyordur.

Anne-babalar olarak çocuklarımızın hayatında hiçbir zaman keşfedemeyeceğimiz kadar büyük ve sınırsız etkilerimiz oluyor.
Ama onlara yapacağımız en büyük iyiliklerden biri, onlara şanslı olmayı değil hazır olmayı öğretmek olacak.

Hazır bir zihin yetiştirmek için ezber bilgi yerine sorgulayarak öğrenmeyi edinmeliler.
Sadece başarı ya da sonuç odaklı olmak yerine deneme-öğrenme yolundan gitmeliler.
İç dünyalarında sahip oldukları benzersiz duyguları ve değerleri, dışardan elde edebilecekleri ya da onlara verilecek ödüllerden daha kıymetli ve önemli kalmalı.

Hazır olanlarımıza fırsatlar gelmeye devam edecek.
Hazır olanlar şanslı kalmayı sürdürecek.

En çok kazandıracak işler ya da geleceğin mesleklerini arayıp bulmakla zaman harcamak yerine bu meslekler için "hazır" olmak için gayret edilmeli.
Bugün hala adı konmamış meslekler keşfedilmemiş kariyer fırsatları var.
Bu meslekleri keşfedecek olanlar, şanslılar değil hazır olanlar olacak.

29 Temmuz 2025 Salı

Bir Hayale İnanmak Neyi Değiştirir?


Sosyal medyada ekranımı aşağı doğru kaydırırken akıl almayacak derecede sınırları zorlayan başarı hikayeleri görüyorum.
Eğitim anlayışımıza göre başarısız kategorisinde değerlendireceğimiz bu profiller, düzeylerinin kat kat üzerinde başarılar elde edebiliyorlar.
Kurulan hayaller, hayallerin peşinden gitmeler, bu uğurda çekilen sıkıntılar, başarıda bunların tamamı şüphesiz çok önemli rol oynuyor.
Ama hedef ve başarı için bunların dışında bilimsel olarak da kanıtlanmış çok daha önemli bir anahtar rol hakkında yazmak istiyorum:
Başarıya ulaşacaklarına olan sarsılmaz inanç düzeyleri.

Bireylerin ilgi duydukları alanları, meslek hedeflerini ve kariyer kararlarını nasıl şekillendirdiklerini açıklamaya çalışan bir teori var.
Robert Lent ve ekibi tarafından 1990'lı yıllarda geliştirilen Sosyal Bilişsel Kariyer Teorisi.
Psikologlar lise ve üniversite öğrencileriyle yüzlerce görüşme gerçekleştirerek teorinin temelini attılar.
Araştırmalarının sonucunda öğrencilerin meslek ve kariyer seçimlerinde kendi potansiyellerine duydukları inancın belirleyici olduğunu keşfettiler.

Araştırma boyunca gözlemledikleri, eğer bir genç başarılı olabileceğine inanıyorsa kariyerini ona göre şekillendiriyordu.
Başarısız olacağına inananlar ise yetenekli oldukları alanlara bile yönelmiyorlardı.
Yine aile ve öğretmenlerin de onların sahip olduğu inancı beslemeleri ve desteklemeleri kritik bir öneme sahipti.

Sosyal Bilişsel Kariyer Teorisi potansiyelin tek başına yetmeyeceğini, ona inanmanın ve onu geliştireceğine güvenmenin zorunlu olduğunu anlatıyor.
Başkalarının beklentilerinden sıyrılıp kendi hedefini belirleme cesareti kazandırıyor.
Hedef belirlerken sadece ilgi ve yeteneklere göre değil, öz yeterlik ve beklentinin de dikkate alınması gerektiğini gösteriyor.

Teoriye göre meslek seçerken üç temel özelliğimizi hesaba katmalıyız.
Öz yeterlik inancı, yani bir beceriyi öğrenebileceğimiz ve bir işi yapabileceğimiz hakkında duyduğumuz öz güven.
Sonuç beklentisi, yani çabalarsak buna değeceğine ya da harcayacağımız emeklerin karşılığını alabileceğimize olan inancımız.
Ve son olarak hedeflerimize varmaya çalışırken yanımızda kimlerin olduğu, bizim için neleri feda edebilecekleri ve göze alabilecekleri.

Çocuklarımızın başarısı sadece zekalarına bağlı olmayacak.
Nelerin mümkün olduğunu anlamalarına neden olacak bakış açıları kazandırmak, onların hayal ve hedef oluşturma kapasitelerini genişletiyor.
Yani onlara inanan insanlar da başarıyı önemli ölçüde etkiliyor.

En başta kendi inancımızı canlı tutmalı, sonrasında çocuğumuzun başarılı olacağına dair inancını güçlendirmeliyiz.
Çabalarının sonuçlarını somut şekilde görmelerine imkan tanıyarak onlara model olmalıyız.
İnandıkları, çalıştıkları ve denedikleri zaman neleri değiştirebilecekleri görmelerini sağlamalıyız.

Çocuklarımız ilgi alanları keşfederken engellerini de farketmeliler.
Yetenekleri sadece doğuştan gelmiyor, yeteneği olabileceğine duydukları inançtan da geliyor.
Kendine olan inançları onları bir konuda yetenekli kılacak ve harekete geçirecek.
Bu yüzden başkalarının ne düşündüğünden çok kendi haklarında ne düşündükleri asıl belirleyici.

Hayattaki bazen en büyük sınavımız, başkalarını değil kendi zihnimizi ikna etmek.

23 Temmuz 2025 Çarşamba

Eğitimde Fırsat Eşitliği Çözüm mü?

1960'lı yılların Amerika'sı siyah-beyaz ayrımının zirve yaptığı zamanlardı.
Sanki iki farklı türlermiş gibi hayatın her alanında insanlık onurunu ayaklar altına alırcasına eşitsizlikler vardı.
Aynı tuvaleti bile kullanmaları yasak olan bu insanlar için ayrı okullarda ayrı eğitimler veriliyordu.
Dönemin ABD yöneticileri bu farklılığa rağmen eğitimde fırsat eşitliğini sağladıklarına inanıyorlardı.
Ama siyah ve beyaz öğrenciler arasında neden başarı farkı olduğunu bir türlü açıklayamıyorlardı.
Bunu anlayabilmek için de James Coleman ve ekibinden bir araştırma yapmaları istediler.

ABD eğitim tarihinin en kapsamlı ve önemli araştırması olan meşhur "Coleman Raporu" bu şekilde hazırlandı.
James Coleman sosyoloji alanında günümüzde bile sonuçları halen kullanılan çalışmalar gerçekleştirmiş bir akademisyen.
Çalışmasında 650 bin öğrenci ve 60 bin öğretmen ile anketler gerçekleştirdi ve çok büyük bir veri topladı.
Farklı bölgelerden, ırklardan ve sosyoekonomik sınıflardan gelen öğrencilerin eğitim performanslarını karşılaştırmak istiyordu.

Beklenti belliydi.
Öğrencilerin başarısını belirleyecek faktörler okulun fiziksel yapısı, kaynakları, öğretmen kalitesi olmalıydı.
Ancak Coleman Raporu çok çarpıcı bir gerçeği gözler önüne serdi.
Öğrencinin başarısını en çok etkileyen şeyler, ailesinin sosyoekonomik durumu, ev ortamı ve çevresiydi.
Yani çocuğun evinde kitap olup olmaması, anne-babanın eğitim düzeyi, çocuğun ailesi ile kurduğu iletişim ve akranlarının durumu başarıyı çok daha fazla etkiliyordu.
Öğrencinin sınıfındaki diğer öğrencilerin sosyoekonomik durumu önemli bir etkendi.
Çalışkan ve iyi durumda olan öğrencilerle birlikte olmak, diğer öğrencileri de yukarı çekebiliyordu.

Rapor ve sonuçları o dönem sadece eğitimcileri değil, tüm toplumu derinden sarstı.
Çünkü eğitimde eşitliği sağlamak için sadece okulları düzeltmek yeterli olmayacaktı.
Ailelerin ve sosyal çevrenin de iyileştirilmesi ve dönüşmesi gerekecekti.
Bu yüzden her öğrenciye aynı fırsatları sunsanız bile aynı başarı elde edilemiyordu.

Doğru meslek seçiminde de aynı eğitim başarısında olduğu gibi sadece bireysel ilgi ve yetenekler yeterli gelmiyor.
Aile yapısı, ekonomik imkanlar, çevresel koşullar ve sosyal etkileşimler de doğru karar vermede etkili oluyor.
Gençlerin içinde yaşadığı çevrenin sunduğu fırsatlara ve engellere de bakmaları ve ona göre bir karar vermeleri gerekiyor.

Çocuklarımız, potansiyellerini gerçekleştirecek yol ve modelleri çevresinde hiç görmemiş, daha önce denk gelmemiş olabilirler.
Hayatlarını değiştirecek rol modellerden yoksun büyümüş, bazı hayallerin mümkün olabileceğini hiç duymamış veya düşünememiş olabilirler.
İlgi duyabilecekleri ya da başarılı olabilecekleri alanlarla hiç tanışmamış da olabilir.
Doğal olarak da, kendi içlerindeki potansiyelin hangi yöne evrilebileceğini hiçbir zaman bilemeyecek ve görmedikleri hayalleri kuramayacaklar.

Bu yüzden bilinçli bir rehberlik ile sosyoekonomik sınırların ötesini de düşünmelerini sağlamalıyız.
Öğrencinin hayallerini, sadece içinde büyüdüğü evin duvarlarıyla ve bulunduğu çevreyle sınırlamamalıyız.
Onlara daha fazlasını hayal edebilecekleri pencereler açmalıyız.

Bugün meslek seçiminde olan gençlere ve ailelerine düşen görev, yalnızca iyi okullara girmek ya da popüler meslekleri seçmek olmamalı.
Bir çocuğun geleceği, sadece içindeki potansiyele değil, çevresindeki insanların o potansiyele ne kadar inandığına da bağlı.
Kendi gerçekliğini aşabilecek gücü fark edemeyen gençlerin geleceği sağlıklı şekillenemiyor.
Bunu yapabileceğine inanmayan çocuklarımız başkalarının çizdiği sınırlar içinde yaşamaya mecbur kalıyor.

17 Temmuz 2025 Perşembe

Erdemli Meslek Seçimi


Kariyer danışmanlığı görüşmelerimizde haklarında uzun uzun yazılar yazılacak gençlerle karşılaşıyoruz.
Kimi yapay zeka alanında kariyer yapabilecekken sağlık alanında çözümler üretebilmek veya engellilerin hayatlarını kolaylaştırabilmek için bu yönde ilerlemek istiyor.
Kimi hakim veya savcı gibi saygın ve güvenceli meslekler dururken, haksızlığa uğrayan çocukları savunabilmek ve koruyabilmek için bu alana yöneliyor.
Bazı mühendislik mezunlarının yüksek maaşlı ama çevreye zarar verecek işler yerine doğaya duyarlı sürdürülebilir projelerde ilerlemeye çalıştığına denk geldim.
Yine yakın çevremde son derece başarılı tıp kariyeri olduğu ve özel hastanelerden cezbedici teklifler aldığı halde sağlık hizmetlerine erişimi kısıtlı olan yerlerde çalışmayı isteyerek ve severek tercih edenleri görüyorum.

Etrafımızda bunlar gibi insanların varlığına sizler de her zaman her yerde şahit olabilirsiniz.
Bu kişiler daha az kazanmalarına rağmen vicdanlarının sesini dinliyor, ihtiyacı olan insanlara gerçek anlamda fayda sağlıyor ve toplumda farkındalık ya da dönüşüm gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Kendi iç sesleriyle yüzleştikten sonra hem bireysel hem de toplumsal olarak doğru olduğuna inandıklarını seçme cesaretini gösteriyorlar.

Gençler mesleklerini seçiyor.
İyi para kazanmak için, saygınlık ve itibar elde etmek için, önemli biri olmak için veya ailesinin beklentilerini karşılamak için tercihler yapıyorlar.
Ama çok azı “daha iyi bir insan olmak için” meslek seçiyor.

Meslek sadece çalışacağımız ve para kazanacağımız bir iş ya da geçim aracı değil, olmamalı.
Nasıl yaşamak istediğimizin, kim olmak istediğimizin ve bu dünyaya nasıl bir iz bırakmak istediğimizin cevabı olmalı.
Karakterimizin yansıması, vicdanımızın sesi de dahil olmalı bu sürece.

Meslek seçiminde yaptığımız belki de en büyük hatalardan biri, erdemli olmaya değer vermememiz ve bunu ihmal etmemiz.
Meslek seçimini sadece bireysel başarı ve çıkar üzerinden değerlendirmek zamanla toplumda büyük yaralar açıyor.
İnsani, ahlaki ve etik değerleri es geçiyor ya da umursamıyoruz.

Erdemli insanların mesleklerini erdemli şekilde yaptığı toplumlar sadece kalkınmakla kalmıyor, aynı zamanda daha yaşanabilir, adil ve huzurlu hale de geliyor.
İsveç, Norveç, Finlandiya gibi İskandinav ülkeleri bunun güzel örnekleri.
Bu ülkelerde bir iş değil de bir sorumluluk olarak görülen öğretmenlik gibi meslekler en büyük saygıyı görür.
Çünkü eğitim toplumun vicdanı olarak kabul edilir.

Japonya’da bir çöp toplayıcının işi, toplum hizmetleri için büyük önem taşır.
Çünkü orada temizlik, sadece estetik değil, ahlaki bir değerdir.
İşini iyi yapan herkes büyük saygı görür.
Erdemli meslek anlayışı bizdeki gibi sadece üst düzey mesleklerde değil, hayatın her alanına kendini gösterir.

Almanya gibi sanayi ve üretim odaklı ülkelerde ise ustalık ve mesleki etik kutsal kabul edilir.
Ustalar sadece teknik bilgiye değil, disipline, dürüstlüğe ve işine sadakate de sahip olmalıdır.
Ahlaki değerlere bağlı bu zihniyet sayesinde üretim sorunsuz olur, ürünlerine güvenilir damgası vurulur.

Biz peki onlara göre çok mu gerideyiz?
Çoğu zaman görünmez olsa da ülkemizde de mesleğini erdemle yapan insanlar da var.
Çocuklarımıza insanlık aşılayarak geleceğe hazırlayan sessiz sedasız çalışan öğretmenler, ellerindeki kısıtlı imkanlarla mucizeler yapan vicdanlı sağlık çalışanları, haksızlığa yanlışa hiç gelemeyen adalet temsilcileri, rüşvet reddeden kamu çalışanları gibi binlercesi...
Toplumumuz hala bu erdemli insanların omuzlarında yükseliyor.
Ahmet Şerif Hoca bir konuşmasında bahsetmişti.
Türkiye'de suçlar, haksızlıklar ve adaletsizlikler sadece nüfusun %10'una ait, büyük çoğunluk temiz ve düzgün yaşamaya çalışıyor.

Başarıyı para, şöhret ve makam mevki üzerinden tanımladıkça yanlış yapmaya devam edeceğiz.
Bir toplumda insanlar sadece kazancı için meslek seçerse, adaletsizlik, yozlaşma ve çıkarcılık sıradanlaşır.
İnsanlar erdemli olmayı kazancın önüne koyup meslek seçerse, güven, saygı, ahenk ve huzur kalıcı olur.
Erdemli meslek seçimi, insanın kendi vicdanıyla başkalarının iyiliği arasında kurduğu bağdır.
Bu bağ ne kadar güçlü olursa, toplum da o kadar güçlü olur.

7 Temmuz 2025 Pazartesi

Mutluluk Meslekte mi, Yoksa Meslek Mutlulukta mı?

Bir gün meslek danışmanlığı için beraberinde annesi ile bir genç geldi.
Ailesi gencin ön lisans Elektronik bölümüne gitmesini istiyordu.
Bunun için her türlü maddi desteği sunacaklar ve özel üniversiteye göndereceklerdi.
Bu seçim, diğerlerine göre daha kolay iş bulabileceği ve iyi paralar kazanabileceği bir bölüm olduğundan çok mantıklıydı.
Ancak genç ile birebir görüştüğümde aradığı ve istediği geleceğin çok farklı olduğunu gördüm.
Drama yazarlığı veya tiyatro merkezli bir meslekte çalışmak ve ilerlemek istediğine beni ikna etmişti.

Peki bu çatışmadan kimin galip çıkması gerekiyor?
Ailenin, aklın ve mantığın mı, yoksa gencin arayış ve hayallerinin mi?

Psikolojide yaptığımız işi duygularla, anlam hissiyle, iyi olma hali ile ve en güçlü yönlerimizi kullanarak yapmamız gerektiği ile ilgili bir yaklaşım var.
Martin Seligman’ın "Pozitif Psikoloji" yaklaşımı, meslek seçimi ve mesleki tatmin açısından güçlü temeller sunuyor.
Kendisi, hemen hemen çoğu kişinin kulak aşinası olduğu, literatürde "öğrenilmiş çaresizlik" olarak geçen kavramın mucidi.
ABD Üniversitelerinde uzun yıllar öğretim üyeliği yapmış ve psikoloji alanında çok sayıda ödül kazanmış bir isim.

Seligman, kariyerinin erken dönemlerinde depresyonun ve mutsuzluğun nedenlerini anlamaya çalışmak üzerine yoğunlaştı.
Köpekler üzerinde yaptığı meşhur deneylerle öğrenilmiş çaresizlik üzerine çalışmalar gerçekleştirdi.
Bir kişinin defalarca başarısızlığa ya da olumsuzluğa maruz kaldığında, başarabileceği durumlarda bile çaba göstermemeye başladığını gördü.
Çünkü artık “başarısızlık kaçınılmaz” diye düşünen bireyler tekrar denemekle ve harekete geçmekle uğraşmıyordu.

Geleneksel psikoloji yıllar boyunca kaygı, depresyon ve başarısızlık gibi insanların negatif duyguları üzerine odaklandı.
Psikologlar o güne kadar insanların neyi yanlış yaptıklarıyla ilgileniyordu.
Ancak 1990 lardan itibaren Seligman bu bakışı tersine çevirmek istedi.
Bu yüzden insanların ne zaman iyi hissettikleri, ne zaman geliştikleri ve daha iyi oldukları üzerinde durdu.

Bundan sonraki aşamada pozitif psikoloji yaklaşımını geliştirmeye devam etti.
İnsanların zayıflıklarıyla değil, güçlü yönleriyle kendilerini nasıl geliştirebileceklerini bilmeleri gerekiyordu.
Sadece sorunları tedavi etmek çoğu zaman yetersiz kalıyordu.
İnsanlara iyi olma, anlamlı yaşama ve potansiyellerini ortaya koyma becerileri kazandırılması daha etkili oluyordu.

Dünyanın her tarafından binlerce insan üzerinde çalışarak araştırmalarını genişletti.
Sonunda bulduğu sonuç ise hepimizin aradığı şeydi:
İnsan, güçlü yönlerini kullanabildiği bir meslek seçtiğinde hem başarılı hem de mutlu olma olasılığı artıyor.
Seligman'a göre gerçek başarı, güçlü yönleri kullanmakla, anlam üretmekle ve hayata katkı sunmakla mümkün oluyor.

Meslek seçerken ilgi ve beceriden daha çok, duygusal tatmin ve anlam arama üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor.
Yani neye yeteneğim var değil de, hangi özeliklerimi kullanmak beni güçlü hissettiriyor, bunu keşfetmek önemli.
Bir mesleği kolay iş bulmak ya da iyi paralar kazanmak için değil, bu meslek benim için neden önemli diye düşünmeliyiz.
Amacımız sadece normal olmak ve normal kalmak değil, kendimizi geliştirmek de olmalı.

Her insanın doğuştan gelen ya da zamanla geliştirdiği karakter güçleri var.
Kimi mizahıyla, kimi yardımseverliğiyle, kimi de analitik düşünme becerisiyle öne çıkar.
Mesela merhametli birisi sağlık alanında bir meslekte daha tatmin olur ve kendini mutlu hisseder.
Analitik zekası yüksek biri, araştırma yapabileceği mesleklerde daha verimli çalışabilir.
Yine yaratıcı becerisi olan biri ise sanatla ilgili mesleklerde gelişebilir ve doyuma ulaşabilir.

Doğru meslek, kişinin bu güçlü yönlerini kullanabileceği bir ortam olmalı.
Güçlü yönlerini kullanamayacakları işlerde çalıştıklarında zamanla tükenmişlik yaşayacak ve mutsuz olacaklar.

Öne Çıkan Yayınlar

Şans Sadece Hazır Olanların Kapısını Çalar

"Kendine güvendiğin zaman nasıl yaşayacağını göreceksin."                                                                         ...