27 Ağustos 2025 Çarşamba

Düşündüğün Kadar Var Olacaksın!


"Düşünüyorum, öyleyse varım.”

                             Descartes

Günümüzde yapay zekâ, otomasyon, robotik ve biyoteknoloji dünyamızı hızla dönüştürmeye devam ediyor.
Rutin ve otomatikleştirilebilir işler makineler tarafından birer ikişer yapılabilir hale geliyor.
Birçok iş kolunda birçok mesleği de önümüzdeki yıllarda robot ve makinelere devredeceğimiz kesin.
Ama hala aramızda çok ama çok değerli bir fark var: Düşünebilme yeteneği.

Sadece bilgiye sahip olmak uzun zamandır zaten yeterli gelmiyordu.
Bilgiye erişebilmek yıldan yıla daha kolay ve ucuz hale geldi.
Bilgiye hangi yollardan ve nasıl ulaşabildiğimiz, nasıl yorumladığımız, hangi soruları sorduğumuz ve hangi anlamlar çıkardığımız asıl mesele oldu.
İşte tam da burada Descartes’ın sözü geleceğin mesleklerini tanıma adına hepimiz için bir pusula görevi görüyor.

Rene Descartes, 17. yüzyılda söylediği tek bir sözle hem felsefenin hem de insanlığın düşünce akışını değiştirdi.
Bu söz, o dönemde insanın varlığını sorgulayan bir başlangıç noktası gibiydi.
Ona göre insan varlığının en kesin kanıtı düşünebiliyor olmamızdı.
Oysa bugün bu cümlenin ağırlığı çok farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor.

İnsan olmanın en belirgin özellikleri düşünebilen ve sorgulayabilen varlıklar olması.
Evet, makineler de düşünüyormuş gibi görünyor, yazıyor, çiziyor, sorulara cevap veriyor, analiz yapıyor.
Ama tüm bunlara rağmen hala daha varoluşunun anlamını sorgulayan bir robot göremedik.
İşte bu yüzden geleceğin meslekleri, insanın düşünme cesaretine bağlı olacak.

Geleceğin iş dünyasında sadece düşünmek bizi ayakta tutmayacak.
Gelecekte bilgiyle anlam üretenler değer kazanacak.
Gelecekte başkalarının düşünme biçimini bir şekilde değiştirebilenler fark yaratacak.
Gelecekte sadece verilen görevi yapanlar değil, neden yaptığını sorgulayarak gelişebilenler öne çıkacak.

Descartes'ın 400 yıl önce söylediği bu zamansız söz bugün de geçerli ve geleceğin mesleklerinin en güçlü anahtarı olarak önümüzde duruyor.
Var olmak demek sadece yemek, içmek, yaşamak değil; soru sormak, anlam aramak, üretmek ve faydalı olmak demektir.
Geleceğin dünyasında, yapay zekâ birçok şeyi yapacak ama bizi anlamayacak ve bizim yerimize düşünemeyecek.
İşte bu yüzden gelecekte kim olduğumuzu ve ne iş yapacağımızı nasıl düşündüğümüz belirleyecek.

18 Ağustos 2025 Pazartesi

Ödül ve Ceza Neye Çare?

Öğrencilik hayatımda çok çalışkan bir öğrenci olmasam da her zaman araştırmaya, kurcalamaya ve öğrenmeye yatkın oldum.
İnişli çıkışlı eğitim-öğretim hayatımda her zaman yüksek notlar almasam da girdiğim bütün sınavları kazanarak gerçek diplomalar hak ettim.
Küçükken, akranlarım ailelerine bol "pekiyi"li karnelerini götürdüklerinde güzel hediyeler ve ödüller alırdı.
Bense "Bu zaten senin görevin, yapman gerek." cevabını alırdım ve zamanla ödül beklentisine girmemeyi öğrendim.

Bu durumun bana o zaman için nasıl faydalarının olacağını asla bilemezdim.
Ama yıllar sonra Deci ve Ryan’ın araştırmalarıyla karşılaştığımda kendi hayatımın da aslında bilimsel bir karşılığı olduğunu gördüm.
Bugün geçmişe dönüp baktığımda aslında epistemik merakımı ve bitmek bilmeyen, bir türlü tatmin edemediğim öğrenme arzumu buna borçlu olduğumu anlayabiliyorum.

Edward Deci ve Richard Ryan tarafından geliştirilen "Öz Belirleme Kuramı" bu düşüncemin doğruluğunu kanıtlıyor.
Başarıya giden yolda bizi en çok motive eden şey notlar, ödüller ya da başkalarının övgüleri değil.
Asıl gücümüz, kendi merakımızdan, kendi seçimlerimizden ve kendi yeterliliğimizi hissetmemizden gelir.
Yani gerçekten sevdiğimiz, seçtiğimiz ve içinde gelişebildiğimiz şeylerde çok daha mutlu ve başarılı oluruz.

Kuramın isim babalarından Edward Deci 1970'lerde soma küpleri deneyi gerçekleştirdi.
Bu küpler çözmeleri için üniversite öğrencilerine verildi.
Bir gruba bulmaca çözdüklerinde ödül olarak para verilirken, diğer gruba herhangi bir ödül vadedilmedi.
Ödül verilen öğrenciler bulmacayı sadece ödül varken çözdüler ve ödül ortadan kalktıkça ilgileri de hızla azaldı.
Diğer yandan ödül verilmeyen grup ise kendi içsel meraklarıyla oyuna ve bulmacayı çözmeye devam etti.

Bu deney o dönem için oldukça sıradışı olarak “Ödüller motivasyonu öldürebilir.” düşüncesini ortaya koydu.
Bu sonuç, o zamana kadar yaygın olan ve kabul gören “davranışçılık” yaklaşımına tamamen tersti.
Çünkü davranışçılar ödülün motivasyonu her zaman artıracağını düşünüyordu.
Ama insanın içinde zaten var olan öğrenme ateşi, dışarıdan verilen bir ödül yüzünden sönüp gidebiliyordu.

Kuramın diğer destekçisi Richard Ryan’ın klinik ve eğitim çalışmaları da benzer sonuçlar sundu.
Öğrencilerin öğrenme süreçlerinde, hastaların tedavi süreçlerinde ve bireylerin iş hayatında not, para, ceza gibi baskılar ile merak, ilgi, anlam duygusu gibi iç motivasyonlar arasındaki farkları gözlemledi.
Dış baskı ve ödüller kısa vadede işe yarıyor gibi görünse de uzun vadede motivasyonu ve tatmini benzer şekilde düşürüyordu.

İnsanı yönlendirmenin en etkili yolunun “ödül ve ceza” olduğu düşüncesi bu çalışmalardan sonra büyük bir darbe aldı.
Deci ve Ryan'ın deneyleri bunun tam aksini gösterdi.
İnsan doğası gereği öğrenmek, keşfetmek ve üretmek istiyor ama dış baskılar bu doğal isteği köreltiyor.

İnsanların gerçek anlamda motive olabilmeleri için üç temel psikolojik ihtiyacın karşılanması gerekiyor.
Kendi kararlarını verebilme yani seçme hakkına sahip olma, bir şeyleri başarabildiğini veya geliştiğini hissetme ve bir yere ait olma ya da anlamlı ilişkiler kurma.
Bu üç ihtiyaç doyurulduğunda insanlar öğrenmeye, gelişmeye ve üretmeye doğal bir şekilde yöneliyor ve daha özgüvenli oluyorlar.
Bastırıldığında ise motivasyon kayboluyor ve sadece zorunluluktan yapılan işler ortaya çıkıyor.

Çocuklarımızın hayatlarında başarılı olabilmeleri için ödüller ve notlar belki önemli olabilir.
Ama etkileri geçici olacak ve en kalıcı motivasyon içlerinden gelecek.
Eğer bir mesleğe yönelmek istiyorlarsa sırf para, statü ya da başkalarının beklentisi için değil, kendi ilgi ve değerleri doğrultusunda seçmeliler.
Gerçek başarı ve tatmin sadece kendileri istediği için yaptıklarında gelecek.

Onlara sadece ödül ve ceza sistemiyle yaklaşmamalıyız.
Onlara seçim hakkı vermeli, kendi kararlarını almalarına fırsat tanımalı ve hata yapmanın gayet doğal olduğunu öğretmeliyiz.
Verebileceğimiz en büyük destek çocuklarımızın özerklik, yeterlik ve ilişki ihtiyaçlarını karşılamak adına olmalı.

Çocuklarımız kendi seçimlerini yapabilmeliler.
Bu onlara sınırsız özgürlük sunmak değil, kendi kararlarını alacak alan bırakmak demektir.
Kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşadıkça hem sorumluluk duyguları hem de iç motivasyonları artacak.

Çocuk bir işi başarabildiğinde, öğrenmeye ve denemeye devam etme isteği de güçlenir.
Bu yüzden uygun zorlukta görevler vermeli ve küçük de olsa başarılarını ve gösterdikleri emeği fark edip takdir etmeliyiz.

Çocuklar kendini değerli, kabul görmüş ve sevilmiş hissettiklerinde hedefe daha iyi odaklanırlar.
Bunun için sadece başarılı olduklarında değil, başarısız olsalar da yanlarında olduğumuzu hissetmeliler.
Onları dinlemek, fikirlerini önemsemek, hatalarını öğrenme fırsatı olarak görmelerini sağlamak onlara sunacağımız en etkili rehberlik olacak.

Hayatta en büyük ödül, içimizdeki merakı kaybetmeden ilerleyebilmektir.
Notlar puanlar geçer gider, ödüller unutulur.
Ama bize bir ömür boyu yol gösterecek iç motivasyonumuz hep bizimle kalır.

11 Ağustos 2025 Pazartesi

Ne Sevdiğine Değil Ne Sevmediğine Bak


Gençlerimiz üniversite tercih döneminde yüzlerce meslek arasında seçim yapmak zorunda kalıyor.
Ellerindeki listelerinde mühendislik, tıp, psikoloji, hukuk, işletme alanlarından onlarca alternatifle geliyorlar.
Bazı meslekler üzerinde uzun uzun konuşabilirken bazılarını tek bir an bile düşünmeden eliyorlar.
İşte bu davranışları aslında sanıldığından çok daha önemli ipuçları veriyor.

Psikolog Leona E. Tyler, yıllar önce danışanlarının meslek seçimlerinde ilginç bir durum gözlemledi.
İnsanlar meslekleri değerlendirirken sevdiği seçenekleri uzun uzun tartışıyor, ama sevmediklerini çok hızlı ve net bir şekilde eliyordu.
Üstelik bu eleme kararları çoğu zaman seçimlerden daha güçlü gerekçelere dayanıyordu.

Bu durumu fark ettiğinde insanların hangi meslekleri kendilerine uygun gördüklerini ve hangilerinden kaçındıklarını analiz etmek amacıyla bir teknik geliştirdi.
"Seçim Deseni" (Choice Pattern) adını verdiği bu teknikle meslek seçimi sürecini kolaylaştırmayı hedefledi.
Danışanlarına üzerinde farklı meslek adları yazılı kartlar veriyor, bu kartları “seçilebilir” ve “seçilemez” diye ayırmalarını istiyordu.
Ardından her kararın nedenini soruyor ve anlamaya çalışıyordu.

Sonuçlar gerçekten çarpıcıydı.
Bir öğrenci “İnsanlara yardımcı olmayı severim” diye “doktor” kartını seçerken, “madenci” kartını “Ortam kirli ve tehlikeli, hiç bana göre değil.” diyerek kesin bir şekilde reddediyordu.
Bireylerin bazı mesleklerden kaçınma davranışları, onların mesleki yönelimlerini bir şekilde şekillendiriyordu.
Seçme gerekçeleri belirsizken, reddetme gerekçeleri keskin ve net oluyordu.

Tyler, bireylerin mesleki tercihleri oluştururken “sevdiklerini" yerine “sevmediklerini/kaçındıklarını” temel aldığını gözlemledi.
Bu yaklaşım, meslek tercihlerinde olumsuz motivasyonların ve sevmediğimiz şeylerin düşündüğümüzden daha etkili olabileceğini gösteriyor.
Çalışmanın sonuçlarına göre sevmediğimiz alanlar kişilik yapımız, değerlerimiz ve yaşam hedeflerimiz hakkında çok şey söylüyor.
Hem de bu olumsuz liste, olumlu listeden çok daha belirleyici olabiliyor.
Bu bakış açısıyla meslek seçerken “hangi işi yaparım?” sorusuyla beraber “hangi işi asla yapmam?” sorusuna da cevap aramalıyız.

Meslek seçerken karar verme sürecini anlamak, seçenekleri keşfetmek ve seçimlerinin arkasındaki farkları gerçekten anlamak bu yolculuktaki en önemli adımlardan biri.
Sadece popüler ya da iyi kazanan meslekleri değil, keşfedilmeyi bekleyen meslekleri de araştırmak ve tanımak gerekiyor.
Bir mesleği neden sevdiğimizi ya da neden sevmediğimizi net bir şekilde değerlendirebiliyor olmalıyız.
Seçme nedenlerimizin iç faktörlerden mi yoksa dışardan gelen dayatmalarla mı şekillendiğinin farkında olmalıyız.

Bu konuda ailelere de önemli görevler düşüyor.
Çocuklarımızın seçilebilecek olası meslekler listesini olabildiğince çeşitlendirmeli ve bunun için destekleyici olmalıyız.
Kaçındığı veya çekindiği meslekler üzerine konuşarak bunun sebeplerini anlayabilmek için çaba harcamalıyız.
Kendilerini doğru bir şekilde değerlendirebilmeleri için teşvik etmeli, onlara ön yargısız bir şekilde kulak vermeli ve seçimlerini tüm nedenleri ortaya koyarak yapmaları gerektiğinin önemini hissettirmeliyiz.

Hayatta seçenekler sonsuz gibi görünür.
Ama her seçim, diğer olasılıkları biz farkına bile varamadan kapatır.
İşte bu yüzden, meslek yolculuğunda atacağımız adımlar kadar, atmayacağımız adımlar da kim olduğumuzu belirler.
Bazen kapattığımız kapılar, açtıklarımızdan daha çok şey anlatır ve seçtiklerimizden daha çok seçmediklerimiz bizi tanımlar.

4 Ağustos 2025 Pazartesi

Şans Sadece Hazır Olanların Kapısını Çalar

"Kendine güvendiğin zaman nasıl yaşayacağını göreceksin."
                                                                            Goethe

İşyerinde yıllarca beraber çalıştığım mesai arkadaşım vardı.
Herkes kendine verilenle yetinirken, o sürekli kendini geliştirmek için durmadan çabalardı.
Yeni yollara açılacak yeni kapıları açılsa da açılmasa da çalmaya devam ederdi.
Vazgeçmeden, geri adım atmadan devam ettiği denemelerinin sonunda bir gün beklediği kapılardan biri açıldı.
Birçok kişi için şaşırtıcı oldu, birçok kişi de benzer tepkiler verdi.
"Ne şans ama, çok iyi yere gittin, yırttın valla!"

Ama aslında bunun adına şans denmiyor.
Çünkü o şanslı değildi, sadece hazırdı.

Şans, zannedildiği gibi dışardan gelen bir rastlantı değildir.
Fırsatlar ayağımıza sürekli gelir.
Eğer geldiği zaman onu tanıyıp değerlendirebilecek bilinciniz varsa kullanırsınız.
Bu bilinç yoksa da önümüzden sessizce geçip gider.
Çünkü hazır değilsek fırsatlar görünmezdir, göremez ve fark edemeyiz.

Bugün meslek seçimiyle boğuşan binlerce gencin ve ailenin unutmaması gereken önemli bir konu var.
“Şans” gibi görünen başarılar sadece görünmeyen hazırlıkların ürünüdür.
Kendini tanıyanlar, geliştirenler, yenilikleri takip edenler ve hayallerinin peşinden gidenler şans için hazır olurlar.
Zaten şans da hazır olanları seçer.

Gençler; başarıya veya arzu ettiklerinize kavuşmanız için sizden beklenen şey “şanslı olmak” değil, "hazır olmak".
Başarı bir sonuçtur, hazırlanmak ise o sonucu mümkün kılan tek yoldur.
Bu yüzden başarıya ulaşmak için değil, hazır olmak için çabalamalısınız.

Dünyada hiçbir başarı şans eseri tesadüfen kalıcı olmadı ve olmayacak da.
Sınavlar, puanlar, gittiğimiz okullar, tanıştığımız insanlar hepsi birer fırsat olabilir.
Ama bu fırsatları değerlendirme gücümüz zihinsel ve duygusal olarak hazır olmamıza bağlı.

Herkes ders çalışmak için sebep ararken, sizin çalışacak sebebiniz varsa farkınız olur.
Herkes lazım olursa bakarız derken, siz oturup bir program öğrenirseniz farkınız olur.
Okuduğunuz kitapların, öğrendiğiniz becerilerin, çözdüğünüz problemlerin hepsi, sizi şans geldiğinde onu tanıyacak ve değerlendirecek kişi haline getirir.

Hazır olmak sadece bilgi birikimi değil; merak, sabır, azim ve kararlılığın bütünüdür.
Karşınıza çıkan küçük bir detay bile eğer hazırsanız bambaşka kapılara götürebilir.
Çünkü şans, kapınızı çalmaz.
Siz ona hazır olduğunuzda zaten orada bekliyordur.

Anne-babalar olarak çocuklarımızın hayatında hiçbir zaman keşfedemeyeceğimiz kadar büyük ve sınırsız etkilerimiz oluyor.
Ama onlara yapacağımız en büyük iyiliklerden biri, onlara şanslı olmayı değil hazır olmayı öğretmek olacak.

Hazır bir zihin yetiştirmek için ezber bilgi yerine sorgulayarak öğrenmeyi edinmeliler.
Sadece başarı ya da sonuç odaklı olmak yerine deneme-öğrenme yolundan gitmeliler.
İç dünyalarında sahip oldukları benzersiz duyguları ve değerleri, dışardan elde edebilecekleri ya da onlara verilecek ödüllerden daha kıymetli ve önemli kalmalı.

Hazır olanlarımıza fırsatlar gelmeye devam edecek.
Hazır olanlar şanslı kalmayı sürdürecek.

En çok kazandıracak işler ya da geleceğin mesleklerini arayıp bulmakla zaman harcamak yerine bu meslekler için "hazır" olmak için gayret edilmeli.
Bugün hala adı konmamış meslekler keşfedilmemiş kariyer fırsatları var.
Bu meslekleri keşfedecek olanlar, şanslılar değil hazır olanlar olacak.

Öne Çıkan Yayınlar

İyiliğin Sessiz Gücü

Yozlaşmış toplumlarda iyi insanlar çoğu zaman küçümsenir. Nahif olmak güçsüzlük ve zayıflık göstergesi olarak görülür. Halbuki bir insanın s...