17 Haziran 2025 Salı

Hayat Denemeye Değer mi?


"Başarı; başkalarından daha iyi olmakla değil, kendi başınıza en iyi olmakla ilgilidir."
C. Dweck


Meslek danışmanlığı görüşmelerinde bazen çok parlak öğrencilerle karşılaşıyoruz.
Konuşmaları, üslupları, hal ve hareketleri açık açık "Benden çok iyi olacak!" diye bağırıyor.
Ancak bazı alanlara yönlendirme yapmaya çalıştığımızda "O iş olmaz, yapamam." diyerek kapıyı kapatıyorlar.

Bazen de tam tersi durumdaki öğrenciler çıkıyor karşımıza.
Sıradan olan veya akademik olarak fazla önde olmadığı halde anlamlı bir özgüvene sahip olan kişiler görüyoruz.
Hiç duymadığı, bilmediği veya güçlü olmadığı bir alan hakkında "Neden olmasın? Yapabilirim, denemek istiyorum." diyebiliyorlar.

Birbirine zıt bu iki yaklaşım aslında nereden kaynaklanıyor?
Doğuştan mı böyleyiz, yoksa zamanla yeteneklerimiz ve becerilerimiz gelişebilir mi?
İşte bu sorulara cevapların olduğu ve bu yargıların dayandığı bilimsel bir kuram var: Zihniyet Teorisi.

Stanford Üniversitesinde Psikoloji Profesörü olarak görev yapan Carol Dweck, öğrenme psikolojisi alanında ün yapmış bir isim.
Harvard, Yale ve Columbia gibi prestijli üniversitelerde de görev aldı ve çalışmalar yaptı.
İsmini dünyaya duyuran araştırması ise literatüre kazandırdığı kavram olan "Zihniyet Teorisi" oldu.

Dweck, kariyerinin başında çocukların başarıya verdikleri tepkileri ve başarısızlıkla başa çıkma yöntemlerini gözlemledi.
En önemli deneylerinden birinde bir grup öğrenciye çözmeleri için çok zor Matematik problemi verildi.
Problemi çözebilen öğrencilerden bir kısmı "Çok zekisin aferin." diyerek, diğer kısmı ise "Çok emek harcadın aferin." diyerek tebrik edildi.
Çocuklara daha sonrasında tekrar tekrar zor problemler soruldu.
Ancak bu defa zekisin denilen öğrencilerin zor problemlerden kaçındığı, çabaladın denilen öğrencilerin ise zorlandıkça daha çok çabaladıkları görüldü.
Övgü şekli bile çocukların zihniyetlerini şekillendirebiliyordu.

Dweck yaptığı yüzlerce deneyin sonunda düşünce yapılarını 2 temel zihniyet altında sınıflandırdı:
Sabit zihniyet ve gelişim zihniyeti.

Sabit zihniyete sahip olan insanlar zekanın, yetenek ve becerilerin doğuştan geldiğine ve değişmeyeceğine inanıyor.
Böyle düşünen insanlar için başarısızlık yetersizlik anlamına geliyor.
Bu kişiler denemiyor ve denemekten kaçınıyorlar.
Çünkü yapamayacaklarına inandıkları için denemeye değeceğini düşünmüyorlar.

Gelişim zihniyetine sahip insanlar ise farklı olarak zekanın ve yeteneklerin çabalama ile geliştirilebileceğine inanıyor.
Bu insanlara göre başarısızlık yeni şeyler denemeyi düşünmeye teşvik ediyor ve bunu da bir öğrenme fırsatı olarak değerlendiriyorlar.
Problem çözerken zorlanıyorlar ama zorlandıkça daha fazla çabalıyorlar.
Çünkü denedikçe gelişebileceklerini ve üstesinden gelebileceklerini düşünüyorlar.

Zihniyet teorisini sadece bir psikolojik kavram olarak görmek haksızlık olur.
Mesleki yönelim, meslekte devamlılık ve meslekte başarı-tatmin açısından da ele alınması ve önem verilmesi gerekiyor.
Çünkü meslek seçiminde sadece "neyi iyi yaptığımız"ı değil, "neyi öğrenmeye istekli olduğumuz"u da sorgularız.
Bu yüzden yönlendirme yaparken en çok "Neyin peşinden sıkılmadan vazgeçmeden koşabilirsin?" sorusunun cevabına dikkat ediyoruz.
Meslek danışmanlığındaki en önemli misyonumuz gencin sadece ilgi ve yeteneğini keşfetmesi değil, potansiyeline ve yapabileceğine olan inancını da geliştirmesi.

Sabit zihniyete sahip öğrenciler belirli alanlarda yeteneği olsa bile bunu kullanamıyorlar.
Denedikleri birçok alanda kendilerini yetersiz hissettikleri için sınırlandırıyorlar.
En ufak bir zorda hemen vazgeçiyor ve devam etmek istemiyorlar.

Diğer yandan gelişmiş zihniyete sahip öğrenciler yeniliğe ve gelişime sonuna kadar açık oluyorlar.
Zorlandığı alanlarda kendilerini zorlamaya ve denemeye devam ediyorlar.
Yeni becerileri öğrenebileceklerine inançları olduğundan daha geniş bir yelpazeden seçebiliyorlar.
Hata yaptıklarında bunun üzerinde daha fazla düşünme eğilimi ile hatayı düzeltebiliyor ya da tekrar etmiyorlar.

Çocuklarımızı hiçbir zaman sadece sonuç üzerinden değerlendirmemeliyiz.
Takdir ve ödüllendirmelerimizi deneme, sabır ve kararlılıkları üzerinden devam ettirmeliyiz.
"Benim çocuğu zeki ama tembel." sözüne defalarca şahit olduk ve duymaya da devam edeceğiz.
Çünkü gelişime, yeniliğe ve farklılığa açık olmanın zekadan çok daha önemli ve değerli olduğunu bir türlü anlayamıyoruz.

Zihniyet teorisine göre çocuklarımızı doğru yaklaşımlarla yetiştirdiğimizde hayata 1-0 önde başlayabilirler.
Potansiyellerinin ve yeteneklerinin daha uzun vadede çaba gösterme ile ortaya çıkabileceğine ikna edebiliriz.
Başarısızlıkla başa çıkmayı, hata yapmanın sorun olmayacağını, hata yapa yapa kendilerini geliştirebileceklerini öğretmeliyiz.
Bu sayede daha bilinçli meslek tercihleri yapabilmelerini ve mesleklerinde başarılı olabilmelerini sağlayabiliriz.

11 Haziran 2025 Çarşamba

"Keşke"siz Bir Hayat Mümkün mü?

Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haber beni çok derinden etkiledi.
Ölümün döşeğindeki hastaların son sözleri, son itirafları hakkındaydı.
Haberi sadece kişisel olarak değil, mesleki olarak da ele almak ve zihnimde kurcalamak istedim.
Çünkü hayatlarının sonuna yaklaşan insanların söyledikleri, hayatta kalmaya çalışan bizler için çok güçlü mesajlar içeriyor.

"Keşke daha cesur olsaydım..."
"Keşke sevdiğim işi yapsaydım..."
“Keşke sadece mutlu olmak için yaşasaydım...”
"Keşke kendim olsaydım..."


Bu itiraflar bende olduğu gibi size de tanıdık geliyorsa, sizler de yalnız değilsiniz demek.
Çünkü çok fazla insan, yaşamının sonunda aslında başkaları için yaşadığını, kendi değerlerini ve hayallerini geri plana ittiğini fark ederek bu cümleleri söylüyor.

Ölümün eşiğindeki hastalardan gelen itiraflar ve dile getirdikleri pişmanlıklar birbirine çok benziyor.
Yaşamak isteyip de yaşayamadıkları hayatı çok net bir şekilde ifade ediyorlar.
Bu pişmanlıkların çoğu ise seçtikleri ya da onlara dayatılan mesleklerle ve kariyerleriyle doğrudan ilgili.
Çünkü tercih ettikleri yollar, meslekler ve yaptıkları işler hayatlarının en önemli anlarını kaplıyor.


Gençlerimiz meslek seçerken “Ne iş bulabilirim?” ya da "Ne kadar kazanabilirim?" sorularına cevap arıyor.
Ama aslında asıl sormaları ve cevap aramaları gereken sorular başka:
“Ben kimim? Bana ne iyi gelecek? Nasıl bir hayatı yaşamak istiyorum?”

Günümüzün en çarpıcı yanlışlarından biri, çoğumuzun hayatlarını mahvetmeye devam ediyor.
Çocukluktan itibaren bize ne olmamız ve nasıl davranmamız gerektiği ve neyin doğru neyin yanlış olduğu dayatılıyor.
Toplum içinde başarılı ve saygın insan tanımlamaları yapılıyor ve kalıplar oluşturuluyor.
Bu kalıplar yüzünden kendi doğrularımızı bulmakta zorlanıyoruz.
Ne yazık ki kendi karakterimizi ortaya koyamıyor, sadece bize verilen rolü oynamakla geçiriyoruz tüm oyunu.

Birçok insan kariyer yolunu geçim kaygısı, statü, başkalarını memnun etme arzusu gibi sebeplerle çiziyor.
Hayallerini ve istediklerini gözardı edip günün şartlarına göre meslek seçiyor.
Sevdiğimiz işi yapmak çoğu zaman lüks veya gereksiz olarak görülüyor.

Çoğumuz ise mutluluğu bir hedef olarak değil, her şey yolunda giderse hak edilen bir ödül olarak görüyoruz.
Ancak şu çok net bir gerçek ki, başarı odaklı yaşayanlar mutluluğu ikinci hatta üçüncü sıraya atıyor.
Gerçek başarının insanın kendi özüyle uyum içinde yaşaması olduğunu görmek istemiyor.


Çalışmalarımda ve seminerlerimde en çok duyduğum sorulardan biri hep bu olur:
“Doğru meslek seçimi gerçekten bu kadar emeğe ve dil dökmeye değecek kadar önemli mi?”
Bense her defasında aynı cevabı veririm:
“İnsan yaptığı işle ya yaşar ya da azalarak biter.”

Doğru meslek seçimi bir kariyer kararı değil.
Yaşamak istediğimiz hayata ne kadar yakın duracağımızın yeri.
Bizi bıkmadan usanmadan yaşayacağımız hayata bağlayacak en önemli neden.
İlgi ve yeteneklerimizle, değerlerimizle ve hatta hayallerimizle bir bütün olma isteği ve çabası.

Doğru meslek seçimi sadece iyi hayat şartları, dolgun bir maaş ya da statü değil.
Kendini gerçekleştirmiş insanların yüzerine baktığınızda hep o aynı ifadeyi görürsünüz.
Bir huzur, bir güven, bir duruluk, bir “Benim dünyada olma amacım budur!” hissi.

Genç yaşta yapılan meslek seçimi, gelecekteki “keşke”lerin sayısını azaltabilir.
Tabiki de hayat düz bir çizgi değil, inişlerle ve çıkışlarla dolu.
Değişebiliyoruz, yollardan sapabiliyoruz, bazen de kaybolabiliyoruz.
Ama en başından kendimize yakın bulduğumuz bir yolda yürümeye başlarsak, yoldan çıksak bile tekrar geri dönmesi kolay olacak.

Meslek seçimi süreci gençler için bir yön arayışı.
Yetişkinler için ise bir yüzleşme.
Ama günün sonunda hepimiz aynı şeyi arıyor olacağız.
Bu yüzden gençlere ve ailelerine hep aynı şeyi tavsiye ediyoruz.
Bir iş değil, bir anlam; bir maaş değil, bir amaç; bir meslek değil, bir hayat seç...

3 Haziran 2025 Salı

Mutluluk Yasası


"Sakin ve gösterişsiz bir yaşam, sürekli huzur arayışından daha fazla mutluluk getirir." A.Einstein


1922 yılında Albert Einstein, tüm temel kuvvetleri tek bir alan cinsinden yazılabilmesine imkan sağlayan "Birleşik Alan Teorisi" hakkında yazdığı makalesini tamamladı.
Çalışmalarını anlatmak üzere dünyanın farklı ülkelerine konferans turuna çıktı.
Japonya duraklardan biriydi.

Tokyo’daki Imperial Hotel’de konaklayan Einstein, o dönem fizik dünyasının yıldızıydı.
1921 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülmüş, dünyanın en büyük zihinlerinden biri olarak alkışlanıyordu.
Otel odasında dinlendiği bir gün kapısı çaldı, bir kurye kendisine evrak getirdi.
Einstein, kuryeye bahşiş vermek istedi, ancak Japonlarda bahşiş vermek alınan hizmetten memnun olunmadığı anlamına geldiğinden hakaret olarak algılanıyordu.
Bunun yerine, kalemini eline alarak üzerinde bu notun yazdığı küçük bir kağıdı kuryeye verdi.

Bu sözün yazdığı not, yıllar sonra bir açık artırmada kuryenin yeğeni tarafından 1,56 milyon dolara satıldı.
Ama asıl değeri, az ama öz kelimelerle vermek istediği mesajda gizliydi.
Başarıya ulaşmış bir dahinin, başarının ötesine dair bir arayışla ilgili içini dökmesi, gerçekten paha biçilmezdi.


Bu not sadece bir tavsiye değil, çağının ötesinde bir farkındalığın, yaşanmışlıkların ve içsel dönüşümün ürünü.
Son yüzyılımızın en dahisinin bu sade ve derin sözü, insanın iç dünyasına, hayatın anlamına ve modern yaşamın karmaşasına dair çok şey söylüyor.
Yaşamı sorgulayan ve yüzeyselliğe teslim olmayan insanlar için de bu sözden çok güçlü anlamlar çıkarmak mümkün.

Onu böyle düşünmeye iten sebepler neydi?
Neler gördü, neler yaşadı, neler deneyimledi de böyle bir düşünceye sahip oldu?
Neden bilim tarihinin en büyük isimlerinden biri, “daha fazla ödül”, “daha fazla başarı”, “daha büyük alkışlar” demedi de, sakinlik ve gösterişsizlik dedi?

Cevaplar, dikkatli bakıldığında Einstein’ın hayatının satır aralarında saklanmış gibi duruyor.
Gençliğinden itibaren yalnızlığı seven, kalabalıklardan uzak duran biriydi.
Gösterişten, protokolden, unvandan ve sıradışı olarak övülmekten hoşlanmazdı.
Bilimsel keşifleri kadar, savaş karşıtı duruşu, insani duyarlılığı ve özgür düşünceye olan tutkusu ile de tanınırdı.
Hayatı boyunca büyük zihinlerin büyük kalabalıkların arasında değil de büyük sükunetlerin içinde derinleştiğini gördü ve yaşadı.


Başarı, eğer iç huzurla beslenmiyorsa, insanı daha huzursuz kılan bir kovalamacaya dönüşebiliyor.
Ödüller, eğer anlamla bütünleşmiyorsa, sadece raflarda süs olarak kalıyor.
Einstein da, hayatın anlamını sadece fiziğin formüllerinde değil, içten ve sade bir yaşamda, sıradan gibi görünen ama gerçekten yaşanan anlarda aradı.
Belki de bu yüzden fizik yasalarının ötesine geçen bir “mutluluk yasası” bıraktı bizlere.

Bugün hepimiz bir şeylerin peşindeyiz.
Daha fazla başarı, daha büyük imkanlar, daha çok görünürlük - tanınırlık, daha fazla konfor vs...
Ama hiç durup da kendimize hesap sormuyoruz.
Bu kadar koşturmacanın içinde neleri geride bırakıyor, neleri kaçırıyoruz?
Mutluluk, huzur gözümüzün önünde de biz mi onu farketmeden yanından geçip gidiyoruz?

Belki de hayatın anlamını uzaklarda aramaktan yorgun düşüyoruz.
Belki de anlam, gösterişte değil, Einstein'ın da dediği gibi sakinlikte.
Sürekli parlaklık ararken, gözümüz kararıyor.
Gerçekten huzur ve mutluluk, göremediğimiz veya görmek istemediğimiz yerlerde gizli belki.
Belki de hayatta gerçekten önemli olan şey bu ama farkına varamıyoruz.


Bugün insanlık, sosyal medya, tüketim kültürü, hız, rekabet ve gösterişle dolu bir çağda nefes almaya çalışıyor.
Einstein en zekilerimizden biriydi.
Modern dünyanın en temel yanlışını görmüştü.
Mutluluğu sürekli olarak dışardan gelecek kazanımlarda aramak en büyük hataydı.
Aslında sakinliğin, gösterişten uzak, sade bir yaşamın çok daha sürdürülebilir ve gerçek bir mutluluk sağladığını fark etmişti.

Hayat sadece başarılarla değil, huzurla yaşandığında anlam kazanıyor.
İnsanlık bilgi ve teknolojiyle büyüyor, ancak mutluluk sadeleşmeyle geliyor.

1 Haziran 2025 Pazar

Zeka Neden Başarı Getirmiyor?


"Eğitimin temel amacı, çocukları kendi yeteneklerinin bilincine vardırmaktır." 
E. Fromm


Psikoloji tarihinin en uzun soluklu araştırmalarından biri Lewis Terman tarafından gerçekleştirildi.
1921 yılında California’daki okullarda IQ’su 140 ve üzeri olan 1.528 çocuk seçildi.
Bu çocuklar sadece zeki değil, aynı zamanda iyi eğitimli ve sosyoekonomik olarak avantajlı ailelerin çocuklarıydı.
Yıllarca sürecek bu araştırmada Terman'ın amacı, zekanın başarıya etkisini anlamaktı.
Seçilen çocukların hayatları boyunca eğitimleri, iş hayatları, sağlık durumları ve hatta evlilikleri takip edildi.

Terman, IQ testlerini Amerika’ya uyarlayan kişi.
Bugün kullanılan Stanford–Binet Zeka Testi onun eseri.
Zekaya takıntılı biriydi ve üstün yeteneklilere karşı derin bir sempati duyuyordu.
Zekanın her şeyi belirlediğine inanıyordu.
Ona göre bu çok zeki ve parlak çocuklar ileride bilim insanı, sanatçı, lider olarak Amerika'nın gücü ve geleceğin Einstein’ları, Edison’ları olacaklardı.

Ancak sonuçlar onu çok şaşırttı.
Çocukların çoğu iyi eğitimler aldı, sıradan işlerde çalıştılar ve ortalamanın üzerinde bir hayat sürdüler.
Ancak bunlara rağmen hiçbirisi olağanüstü bir başarıya ulaşmadı.
Nobel alan, büyük bir icat yapan ya da toplumda iz bırakan biri çıkmadı.
Hatta ilginçtir ki Terman'ın yeterince zeki olmadıkları sebebiyle araştırmanın dışında bıraktığı iki çocuk, ileride Nobel Fizik Ödülü kazandı.


Terman'ın beklentisi kadar olmasa da çocukların arasından başarı ve mutluluğu yakalayabilenler de oldu.
Kendilerine en uygun mesleği seçenlerin çalışmaktan haz duydukları ve daha mutlu yaşadıkları görüldü.
Doğru mesleği seçebilenler, hayatın akışı içinde rastgele bir mesleğe sürüklenenlere göre daha haz dolu ve tatminkar bir hayat yaşadılar.
Potansiyelinin altında ya da yapabileceğinden fazlası olan mesleklere yönelenler ise sağlık sorunları ile boğuşarak mutsuz ve kısa hayatlar sürdüler.

Başarıya ulaşanların tamamı, anlam duygusunu buldukları ve önemli saydıkları işlerde çalışanlar arasından çıktı.
Doğru mesleği tercih edenler, hayatın kolayına kaçan, stresten uzak kolay ve basit meslekleri tercih edenlere göre daha verimli ve başarılı oldular, daha sağlıklı ve uzun yaşadılar.
En anlamlı sonuçlardan biri de, başarılı olanların ortak özelliğinin çocuklukta özgüvenli yetişen, azimli ve hedefe yönelik çalışan kişiler olmasıydı.


Araştırmanın sonuçları genel olarak yüksek zekanın başarı için tek başına yeterli olmadığı gerçeğini gözler önüne seriyor.
Herhangi bir meslekte ya da işte başarılı olmak için sadece yüksek IQ yetmiyor.
Zekâ bir potansiyel.
Ancak potansiyelin gerçek bir başarıya dönüşmesi için çaba, tutku ve devamlılık da gerekiyor.

Zeka ile kısa mesafeleri hızla koşabiliriz.
Ama hayat çok uzun bir mesafe koşusu.
Yılmadan devam etmek, düşmekten korkmamak ve düştüğümüzde kalkacak gücü bulmak çok daha uzun mesafelere gidebilmemizi sağlayacak.


Meslek danışmanlığı görüşmelerimizde anne-babalardan sıkça duyuyoruz.
Çocuklarının çok zeki olduğunu ve hangi alana yönelse başaracağını söylüyorlar.
Sanki çocuğun böyle bir başarılı olma zorunluluğu varmış gibi herşey zeka etrafında şekilleniyor, tüm plan programlar ve hedefler ona göre belirleniyor.

Ama bundan daha önemli sorulara odaklanmamız gerekli:
Bir çocuk, neye gönülden bağlanıyor? Hangi alanda yorulmaya razı?
Zekasını kullanıyor ve yeteneklerinin peşine düşüyor mu, yoksa çabucak vaz mı geçiyor?
Engeller ve zorluklarla karşılaştığında devam edebilecek gücü var mı?

Çocuklarımızın zekalarını övmek anlamsız.
Onların yorulmadan emek vermelerini, çaba göstermelerini, hayal kırıklığı ile baş edebilmelerini, hayallerinin ve tutkularının izinden gidebilmelerini desteklemeliyiz.
Çünkü ancak bunları yapabildikleri zaman başarılı ve anlamlı bir hayatları olacak.

Ne para, ne şan şöhret, ne kariyer ne de unvanlar.
Sadece işe yarama duygusu ve kendisine ihtiyaç duyulması insanın hayatına anlam katıyor.
Bu duyguların tadı alınmadığında herşey boş geliyor.
Kolay ve rahat bir yaşam ise acizlik ve değersizlik hissine neden oluyor.

Öne Çıkan Yayınlar

Hayat Denemeye Değer mi?

"Başarı; başkalarından daha iyi olmakla değil, kendi başınıza en iyi olmakla ilgilidir." C. Dweck Meslek danışmanlığı görüşmeleri...