5 Aralık 2025 Cuma

Çocuklarla Aradaki Dijital Uçurumu Kapatmak


Bir veli seminerinin sonunda soru-cevap kısmında bir baba söz istedi.
Yüzünde daha önce birçok ebeveynde gördüğüm yine o çaresiz ifade vardı:

"Hocam, tableti yasaklamayın diyorsunuz ama ben oğlumla iletişim kuramıyorum.
Sürekli o saçma sapan videolardan izliyor ya da oyun oynuyor.
Ona hayatın gerçeklerini anlatmaya çalışıyorum yine de beni dinlemiyor."


Ona şöyle dedim:

"Peki siz hiç onun dünyasına misafir olmayı denediniz mi?
Ona hayatı anlatmak yerine, bir kez olsun "Bana şu oynadığın oyunu öğretsene, nasıl yapıyorsun?" diye sordunuz mu?"


Babanın yüzünde anında şaşkın bir ifade belirdi.
Çünkü bir babanın oğluna "Bana öğret" demesi, otoritesini sarsmak gibi geliyordu ona.

Ama ben baba olduğum günden itibaren hep bunun tersine inandım.
Hadi şimdi de bunu açık açık konuşalım.


Hiç kendinizi çocuğunuzun karşısında çaresiz bir öğrenci gibi hissettiğiniz oldu mu?
Benim çok defa oldu.
İkizlerimin ellerindeki tabletleri bir piyanistin tuşlara dokunuşu gibi inanılmaz bir hızla kullandıklarını seyrederken içimden gayri ihtiyari şu cümle geçti:
"Böyle kullanmayı ne zaman kimden öğrendiler ve nasıl bu kadar hızlı olabiliyorlar?"

Bizler, yani 20. yüzyılın çocukları, dünyaya bir kullanma kılavuzuyla geldik.
Bir cihaz aldığımızda önce onun kılavuzunu okurduk.
Bir oyun oynayacağımızda önce kurallarını ezberlerdik.
Çünkü hayatı sırasıyla yaşamaya programlanmıştık, önce öğrenip sonra yapardık.

Ama çocuklarımız bizden çok farklılar, onlar kılavuzsuzlar.
Yeni bir oyun mu çıktı?
Hemen indiriyor ve oynamaya başlıyorlar.
Hata mı yaptılar?
"Game Over" yazısını görüp gülüyorlar ve saniyesinde yeniden başlıyorlar.
Bizim hata yapma korkusuyla adım atamadığımız dijital ormanlarda, onlar Tarzan gibi daldan dala atlıyorlar.

İşte tam bu noktada, yüzyıllardır süregelen o büyük ebeveynlik yasası çatırdıyor.
"Ben büyüğüm, en doğrusunu ben bilirim. Sen küçüksün, sen beni dinle."
Üzgünüm ama o devir kapandı.
Artık "Tersine Mentorluk" çağı başladı.


Bu kavram aslında yeni icat edilmiş bir şey değil.
1999 yılında dünyanın en büyük şirketlerinden General Electric’in efsanevi CEO’su Jack Welch bir şeyi fark etti.
İnternet dünyayı değiştiriyordu ama şirketin en tepesindeki tecrübeli yöneticiler bu değişimi bir türlü anlamıyordu.
Welch tarihe geçen bir karar verdi.
Şirketteki 500 üst düzey yöneticiyi, teknolojiye hakim genç çalışanlarla eşleştirdi.
Ama bir farkla.
Gençler mentor, yaşlı kurtlar öğrenci olacaktı.
Sonuç olarak şirket dijital çağa rakiplerinden çok daha hızlı ayak uydurdu.

Koskoca CEO’ların "Ben gencimden öğreneceğim" diyerek gocunmadığı bir dünyada, biz anne-babalar olarak çocuğumuzdan öğrenmekten neden çekinelim?

Bizler bu dijital dünyanın göçmenleriyiz.
Sonradan geldik, dili aksanlı konuşuyoruz ve kuralları hala daha anlamaya çalışıyoruz.
Onlar ise bu dünyanın yerlileri, dijital çağın tam ortasına düştüler.
Bu zamanın gerçek sahibi onlar.

Üstelik bu sadece bizim teknoloji öğrenmemiz için değil, çocuğun gelişimi için de hayati bir fırsat.
Eğitim bilimlerinde "Protege Effect" (Çırak Etkisi) denilen harika bir kavram var.
Romalı filozof Seneca'nın dediği gibi: "Öğretirken öğreniriz."
Çocuğunuz size bir şeyi öğrettiğinde beynindeki bilgiler daha kalıcı hale gelir.
Ama daha da önemlisi, "Öz Yeterlik" (Self-Efficacy) duygusu tavan yapar.
"Annem/Babam bile bunu yapamadı ama ben ona öğretebildim. Demek ki ben işe yarayan, bilgili biriyim!" hissi, ona vereceğiniz yüzlerce aferinden daha değerlidir.


Eve gidip çocuğunuza "Bana ChatGPT'yi nasıl kullandığını gösterir misin?" ya da Minecraft ta nasıl ev yapılıyor? diye sorduğunuz an aranızdaki duvarlar yıkılır.
O an çocuğunuzun gözündeki parıltıyı anında görürsünüz.
Omuzları dikleşir, çünkü o an evdeki komut verilen ve izin alan çocuk olmaktan çıkıp bilen, öğreten, uzman kişi konumuna geçer.
Size bir şeyler öğretirken aslında size duyduğu saygı azalmaz, tam tersine sizin onun dünyasına duyduğunuz saygıyı gördüğü için size daha çok bağlanır.

Ayrıca sadece teknolojiyi değil, onların dilini de öğrenmeliyiz.
Belki duyuyorsunuzdur, "Bu çok cringe", "Beni ghostladı", "NPC gibi davranma" diyorlar.
Bizim için anlamsız gelen bu kelimeler onların dünyasında bir iletişim kodu.
Bu kelimeleri aşağılamak yerine "Bu ne demek, bana da anlatsana" dediğinizde, aslında "Senin dünyanı önemsiyorum" mesajı vermiş de olursunuz.

Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
Biz düşünürken onlar yapıyorlar.
Biz bozarız diye korkarken onlar "bozulursa düzeltiriz" diyorlar.
Biz olaylara önyargılarımızla süzüp bakarken, onlar fitre kullanmadan olduğu gibi görüyorlar.

Evinizdeki bu küçük insanlar aslında gelecekten gelen birer elçi.
Bizi korktuğumuz ve anlamadığımız o geleceğe hazırlamak için buradalar.

Bu yüzden her akşam eve gittiğimde bir süreliğine öğretmen olmayı bırakıp sırama geçiyorum.
Ve çocuklarıma hiç çekinmeden bu sihirli cümleyi kuruyorum:
"Bilmiyorum. Bana da öğretir misiniz?"

İnanın bana, bu cümle onlara verebileceğiniz tüm nasihatlerden çok daha fazla hayat dersi içeriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayınlar

Veda Bile Etmeden Gidenlerin Ardından

İşyerimizin 3 blok yan tarafında bir dönerci dükkanı var(dı). Sabahları usta, dönerleri hazır ederken camın önünde bekleyen kediyi de ihmal ...